Tarım Türkiye’nin Dışa Bağımlılığını Ortadan Kaldırabilir Mi?
Tarım Türkiye’nin Dışa Bağımlılığını Ortadan Kaldırabilir Mi? Bu makalede ülkemiz Türkiye‘nin elverişli iklim, bereketli topraklar ve genç iş gücü konusundaki devasa imkânlarına rağmen tarımda neden gelişemediği ve bununla paralel olarak neden dışa bağımlı bir ülke hâline geldiği ve son olarak tarımın Türkiye‘nin dışa bağımlılığına nasıl müdahale edebileceği anlatılmıştır. Makalede, anlatımda akıcılık ilkesi göz önünde bulundurulmuş ve alt başlıklara yer verilmiştir.
Bir ülkenin gelişmiş ya da gelişmekte olan ülke olduğu tespit edilirken, o ülkedeki iş gücünün hizmet verdiği alanlar önemli bir rol oynamaktadır. Hizmet alanlarına bakıldığında şâyet tarım sektörü en büyük yeri kaplıyorsa o ülkenin gelişmekte olan bir ülke olduğu düşünülebilir. Tarım sektörü her ne kadar özellikle tekstil ve gıda alanlarındaki gereksinimleri karşılamak açısından avantajlı olsa da içinde bulunduğumuz hızla dijitalleşen çağda, önemini yitirmektedir.
Önceleri iklim koşulları ve yeryüzü şekillerinin tarımda standartları belirlediği dünyamızda artık seracılık faaliyetlerinin yaygınlaşması, tarım alanında uzmanlıkların ortaya çıkması ile yine eğitim düzeyi yüksek ve teknolojik açıdan gelişmiş ülkeler tarımla kendi kendilerine yetebilmektedir. Yine de elbette teknolojinin, verilen kapsamlı eğitimlerin de yetersiz kaldığı durumlar görülebilmekte. Bu aşamada karşımıza “ithalat” kavramı çıkıyor.
Neden Dışa Bağımlıyız
İthalat kısa tanımıyla, bir ülkenin başta iklim şartlarının elverişsizliği, bilinçli tarım politikalarının oluşturulamamış olması, tarımdaki istihdam oranının yetersizliği, yeraltı zenginliklerinin bulunmaması olmak üzere çeşitli konulardaki eksiklik veya aksamalardan dolayı gereksinimlerini karşılayamaması durumunda diğer ülkelerden hizmet veya ürün satın almasıdır. İthalat, dozunda yapıldığında yalnızca ülke gereksinimlerini karşılamakla kalmaz, uluslar arası ilişkilerdeki gelişime de büyük katkı sağlar. Fakat ithalat oranı yüzdesi büyüdükçe beraberinde getireceği avantajlar küçülür ve riskler doğabilir.
Örneğin, ithalatın giderek artış gösterdiği bir ülkede yaşam şartlarında olumsuz yönde değişmeler görülür. Bunun sebebi ithalat gerçekleştiren ülkenin yerli para birimi ile hizmet aldığı ülkenin para birimi arasındaki uçurumlar olabilmektedir. Yerli para biriminin değerini kaybettiği bir ülkede dövizdeki artışlar ithalat piyasasını vurabilir. Bunun sonucunda hizmet bedelleri dolayısıyla hayat pahalılığı artış gösterir. Özellikle düşük gelirli vatandaşın ülke yönetimine olan güveninde sarsılmalar gözlemlenebilir.
Kontrolsüz ithalatın beraberinde getirdiği domino etkisi yaratan zararlar yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Ülkenin genç iş gücü, hayatın sürekli olarak pahalılaştığı, ekonominin dalgalı olduğu ve daima ithalat yapma zorunluluğu bulunan bir ülkede yaşam sürdürmek istemeyeceğinden işçi göçlerinin yanı sıra beyin göçleri de kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden ithalat zorunluluğunun olmaması için üzerinde titizlikle çalışılmış ekonomi, tarım ve istihdam politikalarının bulunması elzemdir. Bu koşulları, insanlarına sağlayamamış ülkelerin sürekli iş gücünü kaybetmesi de ithalat baskısının artmasına sebep olmaktadır. İşte bu ithalat zorunluluğu/ baskısı bulunan ve üretimde kendisine yetemeyen bir ülke “dışa bağımlı ülke” olarak tanımlanabilir.
Türkiye Neden Dışa Bağımlı?
Ne yazık ki kıymetli ülkemiz Türkiye, oldukça elverişli iklim koşullarına, bereketli topraklara ve daha sayısız imkâna rağmen dışa bağımlı bir ülkedir. Yetiştirme alanlarına ve iş gücüne sahip olunmasına rağmen konu üzerinde gerektiği kadar dikkatle durulmaması bizi bulunduğumuz konuma getirmiştir. Ürün elde edip satarak geçinmek için didinen çiftçiye yeterli devlet desteğinin sağlanamamış olması, çiftçinin ülkemiz tarımına olan güvenini kaybetmesine neden olarak tarım iş gücünün azalmasına devasa bir katkıda bulunmuştur.
Yalnızca çiftçiye yeterli desteğin sağlanmaması değil bir de çiftçinin toplum gözündeki itibarı Türkiye’nin kendi kendisine yetmesini etkileyen faktörlerdendir. Örneğin, mevcut eğitim sisteminde tarımın öneminin yeterince iyi vurgulanmıyor olması, ülkemiz gençlerini tarımdan uzaklaştırmış ve tarımın ilkel bir alan olduğu inancını tetiklemiştir. Hem toplum gözünde değer görmeyen hem de gösterdiği çabanın karşılığını alamayan çiftçi, tarımla yaşamını sürdürebileceği inancını kaybetmiştir. Büyük bir çoğunluk kentlere göç ederek emeğini sanayi sektöründe faaliyet göstermek için harcamaya başlamıştır. Sonuç olarak Türkiye’nin bereketli toprakları, zengin iklimi, hak ettiği değeri alamamış ve gıda ve tekstil alanındaki ihtiyaçları karşılamanın tek seçeneği ithalat olarak karşımıza çıkmıştır.
Çiftçiye yeterli devlet desteğinin sağlanması
Türkiye, diğer birçok alanda olduğu gibi savunma sanayiinde de dışa bağımlı bir ülke konumundadır. Her yıl yetiştirdiğimiz binlerce mühendisimize karşılık savunmada hızlı bir gelişme yaşanmamıştır. Elbette ülkemizin geçmiş yılları göz önünde bulundurulduğunda savunma sanayiimizde gelişme yaşandığı inkâr edilemez. Fakat bu gelişmenin neden bu kadar uzun sürdüğü mutlaka düşünülmelidir. İlk olarak dışa bağımlı olmamızdan kaynaklanan ekonomik dalgalanmalar gençlerde büyük bir gelecek kaygısına neden olmuştur. Bu gelecek kaygısının oluşmasında yalnızca ekonomik dalgalanmalar değil kaliteli eğitim ve adalet sistemlerinin bulunmaması da rol oynamaktadır. Her yıl benzer sebeplerden binlerce gencimizin beyin göçüne şahit oluyoruz, genç iş gücü bakımından avantajlı olan ülkemiz avantajlarını yitiriyor. Tüm çalışma alanlarımızda yeterince gelişme kat edemediğimiz, eğitimli iş gücümüzü göç verdiğimiz için dışa bağımlılıktan kurtulamıyoruz.
Tarım Türkiye’nin Dışa Bağımlılığı’nı Ortadan Kaldırabilir Mi?
Kısa cevap, kısmen. Çünkü dışa bağımlı olmamızda tarımın etkisinin büyük olduğu reddedilemez fakat tek başına tarım da yeterli değildir. Yine de büyük gelişme sağlamamızda bize yardım edebilir.
• İlk olarak 2. başlık altında da bahsedildiği üzere her şeyin temeli eğitimden geçiyor. Yetişen nesle tarım anlatılmalı. Yalnızca kağıt üzerinde değil, gençlerin doğaya ısındırılması sağlanmalı. Gençler, çiftçiyle buluşturulmalı, sektörün avantajları ve dezavantajları hakkında bilgilendirilmelidir. Üniversitelerde doğrudan tarıma yönelik eğitim veren bölüm sayısı ve niteliği arttırılmadır.
• Toplum gözünde, çiftçinin yalnızca kırsal alanla bağdaştırılmasının önüne geçmek ve tarımın kentlerde de yaygınlaşmasını sağlamak da ülkemiz için yararlı olacaktır. Büyük kentlerdeki boş araziler yalnızca potansiyel inşaat alanları olarak düşünülmemeli, göz önündeki sera alanları arttırılarak hem ülke ekonomisine hem de çiftçinin itibarına katkıda bulunulmalıdır.
• Olumsuz iklim koşullarından doğrudan etkilenen çiftçilerimize, devlet desteği arttırılmalı ve çiftçi cesaretlendirilmelidir. Gerektiğinde konferans ve seminerler düzenlenerek halka, birinci ağızdan çiftçinin yaşadığı zorluklar anlatılmalı, bağış kampanyaları desteklenmelidir.
• Sektör çalışanları üzerindeki yükü hafifletmek ve kısa sürede çok ürün elde etmek için tarımda makineleşme önemsenmelidir. Konu hakkındaki bilincin yükseltilmesi amacıyla TÜBİTAK tarafından özellikle tarımda kullanılacak gereçler için mühendislerimiz arasında yarışmalar düzenlenmeli ve destek sağlanmalıdır.
Aktarılan maddeler tarıma destek vererek ülkemizin dışa bağımlılığını azaltmada bizlerin büyük bir ilerleme kaydetmesini sağlayabilir. Tarım üzerine olan bütün yapıcı fikir ve eleştiriler ilgili makamlarca dikkate alınarak iyileştirmeler yapılabilir. Bu nedenle, Türkiye daha da dışa bağımlı hâle gelmeden önce tarım için harekete geçilmeli ve dayanışma içinde olunmalıdır.
Tuzla Gazetesi
Kaynak; Yılmaz Meryem 2021
Tarım Türkiye’nin Dışa Bağımlılığını Ortadan Kaldırabilir Mi?