Tarih ilmi’nden Ders Almak
Tarih ilmi’nden Ders Almak; Yazıma milli şairimiz Mehmet Akif’in tarih hakkında ki ibret alınası güzel bir sözüyle başlamayı uygun gördüm. ”Tarih tekerrürden ibarettir derler, Hiç ibret alınsa eder mi idi tekerrür”. M.AKİF ERSOY
Geçmişte yaşanmış gelişmeler eğer güzel bir şekilde değerlendirilir ve analiz edilirse günümüzü anlamaya ve geleceğimizi imar etmemize yardımcı olur.
Günümüzde gerek ülkemizde ve gerekse dünyada gelişen olaylar, geçmişte meydana gelen olaylar ile değerlendirildiğinde bir takım ufuk açıcı fikirlere ulaşılabilir. Bu güzel düşüncelerde bizlere ülkemiz için daha güzel işler yapma imkanı verir. Tarih ilmi’nden Ders Almak, Günümüzün dünyasına baktığımızda özellikle devletler arası münasebetlerde meydana gelen bir takım gelişmeler geçmişin aynasında değerlendirildiğinde daha iyi anlaşılabilir. Dünya’nın en güçlü devletlerinden biri olan A.B.D’nin yakın zamanda gerçekleştirdiği bazı faaliyetler 20.yüzyılın ilk yarısında dünyada meydana gelen bir takım siyasi gelişmeler ile örtüşmesi açısından gayet derecede manidar gelişmelerdir.
20.yüzyılda iki büyük Dünya savaşı çıkmıştı. Yeniden olmasını istemediğimiz bu askeri ve siyasi gelişmeler temelde büyük devletlerin dünyayı paylaşamamasından kaynaklanmıştı. Bütün insanlığa büyük acılar yaşatan bu gelişmelerin bir daha yaşanmaması dileğimizle iki savaş arasında ki o her açıdan bunalımlı dönemi kısaca değerlendirdiğimizde günümüzde yaşanan bazı gelişmelerin o zamanda da yaşandığını ibretle müşahede edeceğiz.
Tefsirde Tarih ilminden Faydalanmak
Japonya 20.yüzyılın başlarında sanayi inkılabını gerçekleştiren uzak doğu’nun güçlü devleti idi. Bu yüzyılın başında elde ettiği askeri ve siyasi başarılar ile ilk cihan harbinde Almanya’nın uzak doğudaki sömürgelerini elde etmesi onu sadece uzak doğuda değil Dünyada hatırı sayılır bir devlet haline getirmişti. Bu durumdan endişelenen Avrupalı devletler Japonya’nın uzak doğuda hızını kesmek ve Pasifikteki yayılmasını engelleyebilmek amacı ile 1922’de” Washington Deniz Silahsızlanması Konferansını” tertip ederek bu amaçlarına ulaşmaya çalıştılar.1930’lu yılların başına kadar Pasifikte düzen bu şekilde devam etti.
Fakat sanayisi için hammaddeye ihtiyaç duyan Japonya Asya’daki faaliyetlerinde serbest kalmak amacı ile 1933’te Milletler Cemiyetinden;1934’te Washington Deniz Silahsızlanması Antlaşmasından çekildi. Böylece uluslar arası antlaşmalardan doğan kısıtlamalardan kurtulan Japonya Pasifikte rahat bir şekilde sömürge avına çıkabilecekti.
Versay Antlaşması
Almanya büyük umutlarla girdiği ilk büyük savaşı kaybetmiş sömürge elde edeceği yerde hali hazırda elinde bulunanları da kaybetmişti. Büyük devletler Avrupa’nın bu ihtiraslı ve yaramaz evladını kısıtlamak ve bir daha askeri bir teşebbüse girişmesini engellemek amacı ile Versay antlaşmasını yaparak Alman devletini ve vatandaşlarını çok zor bir yapılanmaya mecbur bıraktılar.
Yapılan Versay Antlaşması ile Almanya da ekonomik düzen bozuldu. Özellikle savaş tazminatının ödenmesi maddesi Alman ekonomisini yıkıma uğrattı. Ülke yirmili yıllar boyunca hiper enflasyon ile uğraşmak zorunda kaldı. Bu durumu düzeltmek maksadı ile bu dönemde birçok hükümet iş başına gelmiş fakat yaşanan sıkıntılara çözüm bulunamamıştı. İşte bütün bu gelişmeler kimsenin dikkatini çekmeyen Nazi Partisinin ve onun ihtiraslı lideri Adolf Hitlerin giderek güçlenmesine yol açtı.30’lu yılların başlarında Naziler Almanya da iktidarı ele geçirdiler.
Naziler Almanya’ yı gizlice silahlandırmaya başladılar. Ülke içinde iktidarını güçlendiren Nazi partisi ülke dışında ise Almanya’nın Versay antlaşmasından kurtulması yolundaki faaliyetlerine devam etti. Bu durum Versay antlaşması ile kurulan devletler başta olmak üzere birçok devleti endişelendirdi.1 Mart 1935’te Versay antlaşması ile Fransa’ya bırakılan Saar Bölgesi halk oylaması sonucunda Alman yönetimine geçti. Versay’ın getirdiği askeri kısıtlamalardan kurtulmak isteyen Almanya gizlice silahlanmaya devam ederken bir yandan da siyasi yönden elini bağlayan kurumlardan çekilmeye başladı. Ekim 1933’te silahsızlanma konferansından çekilen Almanya yine Ekim 1933’te Dünya barışının sağlanması için kurulan Milletler Cemiyetinden de çekildi.
Versay Barış Antlaşması
Versay Barış Antlaşması’nı tamamen ortadan kaldırmaya kararlı olan Almanya, 7 Mart 1936’da askerden arındırılan Ren Bölgesi’ne asker gönderdi. Fransa bu gelişmeyi kabullenmek zorunda kaldı.
Almanya,13 Mart 1938’de Avusturya ile birleştiğini ilan ederek burayı ilhak etti.Böylece Versay Antlaşması’nın son kalıntısından da kurtuldu.
1.Dünya Savaşı’ndan istediği menfaati sağlayamayan İtalya Avrupa denkleminin bir diğer problemli yanını oluşturuyordu. Savaştan sonra ekonomik ve siyasi çalkantılar içine giren İtalya’da 1922’de Benito Mussolini ve Faşist Partisi iktidara geldi. Gariptir ki Mussolini’nin ilk dış gezisi İsviçre’ye olmuştu. Lozan konferansına katılan Mussolini’nin tavır ve hareketleri konferansta bulunan delegeler tarafından hoş karşılanmamıştı. İtalya’nın bu kibirli ve ihtiraslı idarecisinin ülkeyi nereye götüreceğine dair Lozan’a katılan delegelere önemli öngörüler vermişti.
İtalya’nın “ İl Duce”si Benito Mussolini ‘nin 1924’te Yugoslavya’ya ait serbest şehir statüsünde ki Fiume’yi baskılar sonucunda ülkesine katması, Arnavutluk’u nüfuzu altına alması,1936 da hammadde yönüyle önemli bir bölge olan Afrika ülkesi Habeşistan’ı işgal etmesi askeri ve siyasi dengeleri değiştirir nitelikteydi.
Bahse konu gelişmeler 1929 ekonomik krizinin de etkisiyle büyük bir hız kazandı. Dünyanın belli başlı bölgelerinde bu türden emperyal faaliyetlerin meydana gelmesi ve bunun önlenememesi Dünyada kartların yeniden karılacağı büyük bir savaşın çıkabileceği endişesini güçlendirdi.
Tarih ilmi’nden Ders Almak
1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’yı işgaliyle beraber 2. Dünya savaşı başladı. Önceleri fırtına gibi esen Almanya ve müttefikleri ilk Dünya savaşında olduğu gibi ABD’nin savaşa girmesi ile savaşma potansiyellerini kaybettiler .Uzun süren mücadelelerde Mihver devletleri çok gayret göstermelerine rağmen başarılı olamadılar ve teslim olmak zorunda kaldılar. ABD savaştan sonra kendi menfaatlerine uygun bir dünya düzeni oluşturmak amacı ile çok uğraştı ve bunda başarılıda oldu.
2.Dünya savaşı devam ederken 1944’te savaşın sonucu hemen hemen belli olmuştu. Bu durumdan istifadeyle A.B.D savaştan sonra kendi menfaatlerine uygun bir dünya düzenini oluşturmak
amacıyla harekete geçerek “ BRETTON WOODS “ konferansını topladı. Buradaki amaç A.B.D’nin çıkarlarını gözetecek Dünya çapında bir ekonomik sistem oluşturmaktı. Konferansa katılan devletler milli paralarını A.B.D dolarına endekslemeyi kabul ediyorlardı. A.B.D ise kendi parasını altına endekslemişti.1 ons altın =35 A.B.D doları olacaktı. Bu sistem 1971’e gelince tıkandı. Bunun üzerine A.B.D , kurduğu sistemin kendi aleyhine sonuçlar doğurmaya başladığını görünce 18 Aralık 1971’de hem ekonomisini korumak hem de Dünya çapındaki A.B.D menfaatlerini korumak amacı ile smithsonian kararları çerçevesinde radikal uygulamalar gerçekleştirdi.
Örneğin A.B.D doları devalüe edilerek 1ons altın=38 dolara yükseltildi. Böylece A.B.D ekonomisi -en azından bir süre için-rahat bir nefes alırken diğer devletlerin ekonomilerinde sıkıntılar baş gösterdi.1973’te sistem yeniden tıkandı. Böyle olunca A.B.D doları yeniden devalüe ederek 1ons altın=42,5 dolar oldu. Ayrıca endeksleme sisteminden vazgeçildi.
Tarih ilminin önemi
A.B.D ‘de doksanlı yıllar ekonomik yönden büyüme ve refah dönemi olarak geçti. Buna bağlı olarak konut sektöründe müthiş bir büyüme gerçekleşti. Fakat bir süre sonra konut sektöründe arz fazlası ortaya çıktı. İhtiyaç fazlası konutlar artık eskisi gibi satılamıyordu. Konut sektöründe büyük bir balon oluşmuştu.2000’li yılların başlarında konut sektörü iyice tıkanınca bu pastadan pay kapmak isteyen ve önceleri büyük paralar kazanan bankalar çok ciddi likidite sıkıntısı çekmeye başladılar. Müşterilere verilen krediler geri dönmüyordu. Kriz gittikçe derinleşti ve başta finans sektörü olmak üzere ekonominin bir çok dalında kendisini gösterdi.2008 tarihinde ise başta A.B.D olmak üzere bütün Dünyayı etkileyen ve 1929 ekonomik krizinden çok daha derin bir kriz olduğu ifade edilen ekonomik kriz ortaya çıktı.
Bütün gelişmiş ülkeler kendi çaplarında meseleye çözüm ararken A.B.D için mesele gayet basitti. Dolar bütün Dünya da rezerv para olma özelliğini koruyordu. Dolayısıyla A.B.D merkez bankası FED içerdeki finans krizini çözebilmek amacı ile bol miktarda dolar bastı. Böylece finans sektörü güçlendirilirken ekonomik kriz Dünya’ya ihraç edilmiş olunuyordu. Anlaşılıyor ki büyük abi’nin kurmuş olduğu sistemde sorun çıkarsa sıkıntı büyük abi’nin eliyle çözülür bu bir. Problem çözülürken öncelikle büyük abi’nin menfaatleri düşünülür bu iki meseleler çözülürken diğer ülkeler ekonomik ve siyasi yönden zarar görürse dert değildir buna eğitim zayiatı denir buda üç.
A.B.D başkanlarından Obama’ nın yıllar süren gayretlerinden sonra herhangi bir askeri müdahaleye mahal vermeden kimsenin canı yanmadan İran ile başarılı olduğu ifade edilen bir nükleer antlaşma yapıldı. Böylece A.B.D Ortadoğu da kan dökmeden İran’ı dize getiriyor bu durum bütün dünyada takdir topluyordu. Bu diplomatik zaferle A.B.D prestijini artırırken Ortadoğu ülkeleri rahat bir nefes alıyor diplomatik faaliyetler sonucunda gelen barışın tadını çıkarıyordu. Fakat yeni başkan Trump’ın akil olmayan faaliyetleri sonucunda başta Ortadoğu olmak üzere bütün Dünyanın tepkisini çekme pahasına A.B.D, İran ile yaptığı antlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. Yapılan bu diplomatik manevra 1969’da imza edilen “Viyana Uluslar arası Antlaşmalar” sözleşmesine aykırı idi.
Mahali Tarih Nedemek
A.B.D yine Trump döneminde uluslar arası antlaşmalara aykırı olarak başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere bazı ülkelere dış ticarette ithal mallarına normalin çok üzerinde vergi uygulamaya başladı. Böylece kendi dış ticaret açığını bir yönüyle kapatmaya çalışırken Çin gibi gelecekte her alanda sıkıntı yaşayabileceği ülkeleri kontrol altına almaya çalışıyor.
AB.D Trump döneminde yine efsane bir dönüş yaparak yakın zamanda imzaladığı “Paris İklim Antlaşması”ndan da çekildi. Bütün Dünya için büyük önem taşıyan bu antlaşma atmosfere salınan sanayii gazlarının belli bir seviye ye çekilmesini böylece fosil yakıtların küresel ısınma üzerindeki etkilerinin en aza indirilmesi öngörüyordu. A.B.D başkanı Trump ülkesinin Paris İklim Antlaşmasından çekilmesini izah ederken bu antlaşmanın ülkesinin ekonomik rekabet gücünü zayıflattığını ifade etti. Şimdi böyle bir “U dönüşü”nü Patagonyadaki bir devlet yapsa pek umurumuzda olmazdı. Fakat Dünyadaki üretimin hemen hemen 4/1’ini gerçekleştiren bir ülke yapıyorsa elbette işin rengi değişiyor.
ilmi Tarihcilik nedir?
Netice-i kelam; 2.Dünya savaşından sonra A.B.D kendi menfaatlerine uygun bir dünya sistemi kurdu. Fakat bir süre sonra A.B.D’nin hasım olarak gördüğü devletlerde bu sistemden istifade edip palazlanınca ve her alanda büyük abiyle rekabet eder hale gelince dünya egemenliği tehlikeye giren A.B.D, kendi kurmuş olduğu sistemi bütün uluslar arası antlaşmaları hiçe sayarak bozmaya ve sakatlamaya başlamıştır. Bugün Dünya bir önce ki başkan olan Barack Obama döneminden daha güvenli bir yer değildir. A.B.D’nin bugünkü idarecileri tehlikeli olan bu yoldan dönmedikleri müddetçe de Dünya daha güvenli bir yer olmayacaktır.
Tarihten ders almanın gerekliliği bugün bir defa daha güçlü bir şekilde kendini hissettirmektedir. Zira 20.yüzyılın ilk yarısında yapılan hatalar Dünya’yı sıkıntıya düşürecek ve büyük acıların yaşanmasına vesile olacak büyük bir savaşın çıkmasına neden olmuştu. Buna benzer hataların günümüzde hem de kurucu aktör tarafından pervasızca sergilenmesi elbette ki akil insanları düşündürmelidir. Samimi bir şekilde düşünerek, ortak akla danışarak, barışçıl çabalar ile Dünya’yı daha yaşanabilir bir hale getirebiliriz. A.B.D’li muhalif yönetmen Oliver Stone’un ülkesinin dünya üzerindeki olumsuz faaliyetlerini eleştirdiği bir tarihi belgeselinde ifade ettiği gibi “çok büyük hatalar yapılmış fakat geç değil bu hatalardan dönme şansımız hala mevcut “ dediği gibi tarihten ders alarak bu hatalardan dönme şansımız hala mümkündür.